
Bir zamanlar memlekete gidip gelmenin adıydı Fatsalılar Otobüsü. Sadece bir ulaşım aracı değil, bir ritüeldi. Biletler günler öncesinden alınır, koltuk numarası ailede gündem olurdu. Gecenin bir yarısı, valiz telaşıyla başlayan o yolculukların tek amacı vardı: Fatsa’ya kavuşmak.
Fatsalılar yazardı kocaman harflerle otobüsün önünde. O yazı bir yerden sonra sadece bir firma adı olmaktan çıkar, “memleketin imzası” gibi görünürdü göze. Hangi terminale gidersen git, o yazıyı görünce içini bir sıcaklık sarardı. “Hah!” derdin, “Benimkiler burada.”
Otobüste yol arkadaşlığı başka olurdu. Biri haşlanmış mısır getirir, diğeri ev poğaçası. Sohbet hep aynı yerden başlardı: “Sen Fatsa’nın neresindensin?” Ardından gurbet hikâyeleri, hasret cümleleri, bazen sessiz gözyaşları…
Şoförler bile tanıdıktı çoğu zaman. “Yengeyi görmeyeli çok oldu,” derlerdi. Fatsa’ya yaklaşınca yürek bir başka atardı. Hele o Boztepe’ye doğru kıvrılan yollar yok mu… İçine bir telaş, bir heyecan düşerdi: “Az kaldı!”
Şimdi her şey hızlandı. Uçaklar, otobanlar, otobüs firmaları çoğaldı. Ama Fatsalılar Otobüsü, bir jenerasyonun kalbinde hâlâ çalışıyor. Çünkü o otobüs, bizi sadece bir şehirden alıp diğerine bırakmadı. Bizi memlekete taşıdı.
Ve bazı otobüsler vardır ki indiğinizde bavuldan önce ruhunuz memlekete varır.
Nurcan Şanlı (Gazeteci)